"Limon," dedi Begüm. "İsmin artık Limon." Bulutlu, sisli bir gündü. Sokaklarda her zaman ki telaş olmasına karşın normalden biraz daha yorgundu insanlar, kimse kimsenin yüzüne bile bakmıyordu. Durup dinleseydiniz dakikada bir yükselen kornaları, yaprakların hışırtısını ve rüzgarın uğultusunu duyabilirdiniz.

İşte böyle bir günde yazılmıştı Begüm'ün kaderi. Az sonra vereceği basit karar daha uzun yaşamasına sebep olacak, birçok şeyin değerini bilmesini sağlayacaktı. Tabii onun bunların hiçbirinden haberi yoktu..

46 yaşındaydı Begüm. Zeki, anlayışlı ve ağırbaşlı bir kişiliği olduğundan hep saygı görmüştü insanlar tarafından. Buna rağmen yalnızdı hep. Bir aile kurmamıştı ve hayatında birkaç arkadaşı vardı sadece. 

Seneler geçtikçe daha da kederlenmiş, uyuyamaz olmuştu. Bir gece küçük yatağından kalktı ve masasına ilerledi kendisini uyandıran bir kâbustan sonra. Oturdu, kalemle kağıt çıkardı. Sabaha kadar yazmıştı o vakit. Duygularını ve dertlerini anlatacak birisi yoktu, kendisi de bu yöntemi bulmuştu doğal olarak. Kağıt, onu sorgulamadan dinleyen ve yalnızlığını unutturan tek dostuydu.

Şimdi de yürüyordu doğduğu küçük şehrin boş, ıssız sokaklarında. Her gün tekrarladığı o sıkıcı rutin yine başlamış ve nöbet saati yaklaşmıştı. Başını kaldırdı usulca. Diğerlerinin aksine herkesi inceliyor, hayatları hakkında tahminlerde bulunuyordu. Geçmişlerinde ne yaşadıklarını merak ederdi Begüm. Neler ile karşılaştıklarını, karşılaşacaklarını ve verdiği kararları merak ederdi. Bu da rutini hâline gelmişti bir süreden sonra.

Duraksadı birden. Dikkatini küçük bir dükkan çekmiş, işini düşünmeden ilgiyle ilerlemişti oraya. Yıllardır aynı sokaklardan geçmesine rağmen bu dükkanı görmemişti.

"Bakmaktan zarar gelmez sanırım?"

Biraz daha yaklaşınca dükkanın bir tabelası bile olmadığını fark etti Begüm. Camdan bakmayı denemiş, içeriyi görememişti bile. Garipsedi bunu. Merakı her saniye daha da artarken sonunda girdi içeri usulca. Kapının açılmasıyla çalan zili fark etti hemen. Hoş, kulakları acıtmayan bir tınıydı bu. Öyle ki içten içe bir kere daha duymak istemişti.

"Hoşgeldiniz! Begüm Hanım, değil mi? Sizi bekliyordum."

Kafası bir hayli karışan Begüm sesin sahibini görünce biraz daha şaşırdı. Yirmi, yirmi beş yaşlarında bir gençti bu. Gayet normal görünmesine karşın gözlerinde anormal bir parıltı vardı. Yıllardır insanları gözlemlemeseydi anlayamazdı bunu Begüm. Sırıttı genç adam.

"Bir hayvan almaya gelmediniz mi?"

"...Ne? Ne hayvanı?"

"Evcil hayvan efendim."

Aklındaki binlerce soruya rağmen kafasını adamdan raflara çevirdiğinde fark etti her şeyi. Haklıydı satıcı, burası bir evcil hayvan dükkanı idi. Fakat hayvanlar öyle sessiz ve sakindi ki hiç ses çıkarmadıklarından fark edememişti bunu.

"Muhabbet kuşuna ne dersiniz?"

Cevap bile beklemeden bir kafes çıkardı satıcı. Sarı, yeşil ve bazı yerlerinde siyah ile beyaz tüyleri olan bir kuştu bu. Aynı diğer hayvanlar gibi çıtını çıkarmıyordu. Merakla inceledi kuşu. Nedense birden evcil bir hayvan alma fikri kendine oldukça cazip geliyordu.

"Yalnız değil misiniz? Bir arkadaşa ihtiyacınız var gibi görünüyor. Uysal bir kuştur o, size kısa sürede alışacaktır."

Şimdi, dükkanda olmadığınız için aklınıza birkaç soru takılmış olabilir. Mesela, satıcı nasıl bunları biliyor? Ya da, hayvanlar niye bu kadar sessiz? Anlıyorum. Fakat orada olsaydınız bunları sorgulayamazdınız.

"Fiyatı nedir?"

Kesinlikle alacaktı bu kuşu. Senelerdir renksiz ve yalnız hayatını bir hayvanla canlandırmayı nasıl düşünemediğine kızıyordu kendine. Bu kuşa ihtiyacı vardı.

"Fiyatı yok, o zaten sizin. Sizi beklediğimizi söylememiş miydim?"

Satıcı nazik bir hareketle verdi kafesi kadına. Sonrasında ellerini beline koyup gülümsemişti.

"Geç kalıyorsunuz.."

Birden dank etti işe gittiği gerçeği. Adama hızlı bir teşekkür edip kucağında kafesle koşar adım çıktı dükkandan. Genç sadece arkasından bakmış, gözlerini kısmıştı.

"Hmm.. iyi anlaşacaklar."

Akşam olmuştu bile. Dükkandan ayrıldıktan sonra kuşu eve bırakıp alelacele çıkmış ve işine gidebilmişti sonunda. Oldukça sıkıcı bir günden sonra evine dönerken fazla heyecanlıydı. Evinde bir hayvanı vardı, bir dostu. İçeri girer girmez üzerini bile değişmeden oturdu kafesin karşısına. Birkaç dakika derin derin düşündükten sonra gülümsedi.

"Limon," dedi Begüm. "İsmin artık Limon."

Kafesi usulca açtı. Kuş başta hareket bile etmemiş, Begüm'e bakmıştı sadece. Elini uzatmasını bekliyordu sabırla. Bir hareketle parmaklarına tünediğinde Begüm'ün sevincini hayal edebilirsiniz herhalde. Kuşu çıkardı, okşadı ve onunla konuştu saatlerce. Kuş tek bir ses çıkarmamasına ve elinden uçmamasına rağmen kadını anlıyor gibi, pür dikkat dinliyordu. En sonunda yemiyle suyunu verdi ona.

"Ah.. geç olmuş. İyi geceler Limon."

Kuşu kafese geri yerleştirirken de hiç karşı gelmemişti ona. Kendine en rahat gelen köşeye yerleşmiş, tünemişti sadece. Yatağına yöneldi kadın.

"Elbette konuşacaktır. Elbette."

Böylece daldı uykuya. Yıllar sonra huzurluydu ilk defa. Bir arkadaşı vardı. Kendisini dinleyen, sabırlı ve tatlı bir arkadaş. Mutluluğu gecenin derinliklerine kadar sürmüştü. Uyandı birden. Limon kafesinde deli gibi ciyaklıyor, sağa sola uçmaya çalışıyordu. Korktu kadın. Uykulu uykulu kafesi açmaya kalktığında birden dışarı uçtu kuş.

"Limon, Limon!"

Arkasından atıldı. Yerinde durmayan kuşu yakalaması imkânsız gelse de denemekten başka çaresi yoktu. Açık olan mutfak camından dışarı fırladı Limon, sokak kapısından ise Begüm. Tam o esnada yer inanılmaz bir şekilde sallanmaya başlamış, kadın doğal olarak toprağa kapaklanmıştı. Limon'u hissetti omuzlarında. Korkmuştu küçük arkadaşı, titriyordu. Kuşu elleri arasına alıp sarılır gibi kendine bastırdığında anladı her şeyi. Deprem oluyordu.

Kıpırdayamadı Begüm. Evinin ve bir sürü binanın korkunç seslerle yıkılmasına bile tepki veremedi. Kuşuna sarıldı sadece, kuşu da ona. Hava soğuk, ayakları çıplaktı. Etraf biraz daha durulduğunda tişörtü ile burnunu ve ağzını kapayarak uzaklaştı bina yıkıntılarından. Limon ise açık havada olmalarına, kaçabilme şansı olmasına rağmen kadına yapışmaya devam ediyordu.

Begüm şaşkınlık içinde etrafa bakarken gözleri yıkılan evlerden birinin saçılan eşyaları arasında bir saate ilişti. Saat 4:17'yi gösteriyordu.