Pek nazlıydı ay                                  Gri ve siyah bulutların ardından, ara sıra mini'cik gülümsüyor ve "işte mavi burda benimle ferahta" diye adeta şavkını gözüme vuruyordu...



Pek yapayalnızdı gökte ve kameri nurdan gibi paktı... 

Devrimci bir ülkü diyalektiğiyle siyahları yırta yırta yol alan ay, pak kalabilmek idrakiyle; kaypak çelişkiler çizen gri sis yığınlarına tek tek kafa atıyor ve var olma, bir olma ve birin hakkı için diri olma idealini; arşın göğsünde bir mavzer nişanı gibi, her gördüğü maviye çırpınıp "mavi burda" diye seyirterek ses veriyordu, sessizce...

Pek muhteşemdi gönlümün tacında...
Gözleri şavk eden bir ihtişamı yoktu ancak; o karanlık ağır bulutlarla çarpışa dövüşe bir hırsı, bir azmi, bir kararlılığı, bir telaşı, bir davası, bir sevdası ve bir heyecanı vardı ki; kutlu bir ödül alacakmış gibi gökten ... değmesinler ... durdurmasınlar.

Pek asi bir aksiliği vardı ve 
Tek başınaydı tüm kainat kirinde.
Doğal olarak öfkeden çok, ulu bir görevin, uluğ ifasından hareketle; karanlıkların istilà cenderesinde tüm evreni cenk meydanı eylemişti...

Ay da farkındaydı aslında;
Grinin işi sis, pis, pus, pusu, fluat
Karanlığın görevi de karartmak
Şeytana kimse kızmasın..! 
İşi Hakk'a asi olmak ve
Hakça imana tuzak;

Tüm karanlıkların kahramanlığı ise; bir şems aydınlığına kadardır...
Zira ay, güneşten aldığı emanetin ağır mesuliyetiyle, sıra nöbetinin hakkı için; gökler ardında yol tutmaktadır ... 

Ay biliyordu ki;
Karanlığa verilen bir ruhsat vardır..!

Aydınlık dahi kendi rükù asaletini kuşanarak; ''karanlığa kıyam'' edecek 

Ve tek başına kalsa bile, etrafına bakmadan; "ben burdayım" diyecek

Ay'ın secde seyrinde tarif ettiği gibi; "ben maviyim" diyecek...